Ne kadar çok hasta olduğumuzun farkındasınız
değil mi? Sürekli burnumuz akıyor, sürekli bir yerlerimiz ağrıyor, sürekli öksürüyoruz,
sürekli ‘’falanca kanser olmuş’’ cümlesini duyuyoruz, haftanın en az bir akşamı
çocuklarımızı acil servislere taşıyoruz…
Peki, sizce de bu durum anormal değil mi? Klişe bir
cümle olacak ama ‘’eskiden böyle miydik’’ Eminim cevabınız eskiden bu kadar
hastalığa yakalanmıyorduk olacaktır. Hâlbuki tıp dünyası her gün bir yeniliğe (!)
imza atıyor, her gün yeni bir tedavi metodu icat ediliyor ve eczanelerde binlerce
çeşit ilaca ekmeğe ulaşmak kadar kolay ulaşılıyor... Peki, buna karşın daha mı
kaliteli ve hasta olmadan yaşıyoruz, hastalıklarımıza hemen çare buluyoruz, bence
tam tersi oluyor, her geçen gün hayatımız daha da kalitesiz hale geliyor.
İnsanlar binlerce yıldır hasta oluyorlar,
hastalık kavramı da insanlık tarihi kadar eski demek bence hata olmaz. Peki,
ilaç endüstrisi eskiden de bu kadar gelişmiş durumda mıydı? Neredeyse her
mahallede bir eczane var mıydı? O zaman bu insanlar nasıl tedavi oluyorlar,
nasıl daha az hastalanmayı başarabiliyorlardı?
Hastalık kelimesinin karşılığı vücudumuzda ‘’bağışıklıktır’’.
Vücudumuza mikrop girdiğinde veya vücudumuzda kötü huylu bir hücre oluştuğunda
bağışıklık mekanizmamız devreye girer. Bağışıklık sistemimiz o mikropla veya
kötü huylu hücrelerle savaşmaya başlar, eğer bağışıklık sistemimiz kuvvetli ise
mücadele çok kısa bir süre içerisinde sistemimizin galibiyetine dönüşür, eğer
bağışıklık sistemimiz zayıf ise bu galibiyet gecikir, bazen ise o galibiyet hiçbir
zaman gelmez ve sonuç mağlubiyet olur.
Çelik gibi bir bağışıklık sistemine kavuşabilmemiz
için yapmamız gereken birçok şey var. Yapmamız gerekenler içinde en önemli
olanlarından birisi de ‘’bitkisel tedavi yöntemlerinin öğrenilmesi’’
İnsanlar binlerce yıldır hastalıklara karşı
bitkilerle mücadele etti, ilaçlarını bu bitkilerden elde etti ve bitkisel
tedavi konusunda inanılmaz gelişmeler kaydedildi. Ancak, modern tıp insanlık
tarihinin bu hediyesine sahip çıkmayarak, modern tesislerde üretilen, her
istenildiğinde rahatlıkla ulaşılabilen ve ne hikmetse insanın yaşamını kaliteli
hale getirme konusunda o kadar iddiaya rağmen bir türlü istenilen performansı
(!) gösteremeyen ilaçları geliştirdi…
Evet, geçenlerde bir kitap okudum ve gerçekten
beni çok etkiledi, bu yazıyı da bu kitabı sizlere tanıtmak için kaleme aldım.
Bitkilerin gücünü, bitkilerle tedavinin imkânsız olmadığını ve ilaçsız
yaşamanın mümkün olduğunu hissettim kitabı bitirince. Kitabın adı ‘’İlaçsız
Yaşam’’ ve yazarı Dr. Ümit AKTAŞ, kendisini fitoterapi (bitkilerle tedavi)
konusunu araştırmaya ve geliştirmeye adayan birisi ve bu konuda çok iddialı. Dr.
Ümit AKTAŞ kitapta yer alan tüm bilgilerin bilimin süzgecinden geçirildiğini,
bilimsel kanıtı bulunmayan hiçbir öneriye yer verilmediğini ısrarla beyan
ediyor.
İlaçsız Yaşam kitabında ‘’romatoid
artrit, fibromiyalji, multipl skleroz (MS), sedef, astım, alerji, egzama, hashimato,
diyabet, ülseratif kolit ve kanser gibi ‘’sebebi bilinmiyor, tam olarak
iyileşmez, ölene kadar ilaç kullanacaksın" denen hastalıkların temel
sebebi açıklanarak doğal tedavi yöntemleri anlatılıyor.
İlaç
kullanmaktan sıkıldıysanız, eskiden olduğu gibi daha az hastalanmak,
yakalandığınız hastalıklardan çok daha kısa sürede kurtulmak istiyorsanız ve şu
anda ki bağışıklık sisteminizden memnun değilseniz bu kitabı kesinlikle
okumanızı tavsiye ediyorum.