İnsan Ne Yemeli, Ne Yememeli? Sorusuna Güzel Bir Cevap!

Günümüz insanlarına dayatılan hazcı ve tüketim endekli yaşam tarzını reddeden, geleneksel ve tabii olana ulaşma konusunda rehberlik etmeye çalışan, ''NE YİYECEĞİMİZİ ŞAŞIRDIK'' diyenler için kesinlikle okunmasını hatta tekrar tekrar okunmasını tavsiye edebileceğim bir kitap.

Kitap Gıda Güvenliği Hareketi Lideri Kemal ÖZER imzasını taşıyor.

Son olarak bu kitapta karşılaşmanız muhtemel olan bir çok etkileyici cümlelerden birini sizinle paylaşmak istiyorum:

''En son nehir kuruduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son balık tutulduğunda, beyaz adam paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacak'' Ünlü Kızıldereli Şefi SEATTLE...



ÖZGECAN ASLAN




Acı bir merhaba sevgili dostlar,
Geçtiğimiz günlerde ülke olarak yaşadığımız acı bir olay nedeniyle daha önceki yazılarımın ''sağlıklı beslenme'' olan konusu dışına çıkma ve bu acı olay karşısında tarafımda oluşan düşünce ve hissiyatları blogumda paylaşma ihtiyacı hissettim. 

Mersin’in Tarsus ilçesinden hepimizin yüreğini yakan bir haber aldık geçen günlerde. Hissiyatımız sadece yüreklerin yanması ile kalmadı, insanlığımızdan utandık, aramızda dolaşan bazılarımızın insanlıktan ne denli çıkabileceğini görmek bizi hayrete düşürdü, hatta failler ile aynı cinsiyete aynı mesleğe sahip olmak bile bir an rahatsız etti birçoğumuzu.

Dikkatinizi çekiyor mu acaba, yukarıda bahsettiğim o kötü hissiyatları bizlere hissettirenler bir canavar değil, tarih öncesi bir yaratık değil, insanüstü bir varlık hiç değil, bu iğrenç ve çok acı olayın failleri ‘’İNSAN’’. Halbuki İnsan o kadar şerefli ve muazzam bir varlık olarak yaratılmıştır ki; yüce yaratan “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara 2/30)  diyerek insana yeryüzünün halifeliği görevini laik görmüş, "Gerçekten biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık’’ (İsra 1/30) diyerek ona şeref gibi muhteşem bir özellik bahşetmiş ve "Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık’’ (Tin 95 4-6) diyerek ne kadar üstün bir varlık olduğumuzu bizlere öğretmiştir. Ancak, bu muazzam varlığın bazen kendini ne kadar adi bir seviyeye düşürebildiğine hep beraber şahit olduk.
Bu acı olay sonrası eminim ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, bugünden sonra her genç kızımız bir dolmuşa binerken bu olayı anımsayacak ve korkacaktır. Kız çocuğuna sahip her anne ve babanın içi kızı yanında olmadığı vakitlerde titreyecek ve endişeye kapılacaktır, kız kardeşe sahip her ağabey kardeşinin eve dönmesini tedirginlik içerisinde bekleyecektir. 

Bazı anlar vardır insanın zamanın durmasını veya zamanın geri alınmasını istediği, bu acı olayda da bu duyguyu eminim hepimiz hissettik, eminim hepimiz keşke zamanı geri alabilsek ve Özgecan’ın bu vahşete maruz kalmasını engelleyebilsek diye düşündük. Maalesef böyle bir imkanımız olmadı, olmayacak ancak şu andan itibaren yapmamız gereken bu acı olaydan dersler çıkararak yeni acıların yaşanmasını engellemek olmalıdır.

Bu konuda devlet, devletin ilgili kurumları ve sivil toplum kuruluşları kadına şiddet ve insanların katledilmesi ile ilgili acilen çalışmalar yapmalı ve bir an önce topyekun mücadele dönemi başlamalıdır. Bu noktadaki alınacak önlemleri ve yapılacak çalışmaları hep birlikte dikkatle takip edeceğiz, umarım tatmin edici çalışmalara en kısa sürede şahit oluruz.

Sevgili anneler ve babalar; öyle bir evlat yetiştirirsiniz ki insanların canını kurtarmak için kendi canlarını tehlikeye atarlar (ne demek istediğimi anlamak için lütfen bu videoyu izleyin: (http://www.zapkolik.com/video/bu-adam-gercek-kahraman-429187) ve insanlığın gururu olurlar, ancak öyle bir evlat yetişmesine neden olursunuz ki ‘’İNSANLARIN İNSANLIĞINDAN UTANMASINA’’ nede olurlar, son yaşanan olay maalesef buna örnek. 

Sevgili anneler ve babalar;
Çocuklarınızın yanında alkol almayın, kumar oynamayın,
Çocuklarınızın yanında kötü hareketleri, zararları alışkanlıkları övmeyin,
Çocuklarınızı şiddet içeren dizi, film, video, oyun vb. şeylerden uzak tutun,
Çocuklarınızın yanında başkalarına veya birbirinize şiddet uygulamayın,
Çocuklarınız yanında doğaya zarar verici hareketler yapmayın,
Çocuklarınız yanında hayvanlara zarar vermeyin, eziyet etmeyin,
Çocuklarınıza empati yapmayı, kendisini bir başkasının yerine koymayı öğretin,
Çocuklarınıza sevmeyi, saygı duymayı, merhameti öğretin,
Çocuklarınızı ilgisiz bırakmayın, onlardan sevginizi esirgemeyin,
Çocuklarınıza insanlığın onuru, en kusursuz örneği olan Hz. Muhammedi (s.a.v.) tanıtın, onun olaylar karşısındaki tavırlarını ve yüksek ahlakını öğretin,
Çocuklarınıza yalnız başlarına olduğu vakitlerde dahi yüce yaratanın onları gördüğünü öğretin,
Ve Çocuklarınıza cennete nasıl insanların gidebileceğini ve oranın güzellikleri, cehenneme ise nasıl insanların gideceğini ve oranın ne kadar korkunç bir yer olduğunu anlatın.

Ve sakın Unutmayın!

Çocuğunuzun;
- Hastaların iyileşmesini sağlayarak onları büyük dertlerden kurtaran bir doktor,
- Amansız bir illete karşı bulduğu tedavi ile binlerce insana fayda sağlayan bir bilim adamı,
- Yüzlerce çocuğa bıkmadan usanmadan yıllarca eğitim veren bir öğretmen olmasında veya korkunç bir katil, iğrenç bir tecavüzcü, ahlaksız bir hırsız olmasında sizin onlara vereceğiniz eğitim ve göstereceğiniz özenin büyük oranda etkisi olacaktır.

Özgecan’a Allahtan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine Allahtan sabır, tüm ülkemize başsağlığı diliyorum. Bir daha böyle acıları yaşamamak ümidi ile…

Sağlıklı beslenme ile alakalı çeşitli internet sayfalarında daha önce yayımlanmış bir kaç yazımı sizlerle paylaşmak istedim...



Habertürk Gazetesi İnternet Sayfası
http://www.haberturk.com/saglik/haber/151375-meyveleri-sirke-ile-yikayin

www.mynet.com İnternet Sayfası
http://www.mynet.com/haber/saglik/meyveleri-sirke-ile-yikayin-406238-1

www.memurlar.net İnternet Sayfası
http://www.memurlar.net/haber/141319/

Kadınlar Kulübü İnternet Sayfası
http://www.kadinlarkulubu.com/forum/index.php?threads/meyveleri-sirke-ile-yikayin.286976/

‘’Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!’’ (el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 1)



Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 04.02.2014 tarihinde laboratuvar sonucuyla taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen gıda maddelerini üreten firmalar ilan edilmiştir. Taklit ve Tağşiş yapılan ürünler arasında; peynir, yoğurt, tereyağı, kaymak, kıyma, kuşbaşı, sucuk, köfte, bal ve gıda takviyesi bulunmaktadır.

İlk olarak bazı kavramları açıklayalım ki konu daha net anlaşılsın.

Gıdada taklit ve tağşiş ne anlama gelmektedir?

5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda ‘’Taklit’’: Gıdaların şekil, bileşim ve nitelikleri itibarıyla yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi göstermek olarak tanımlanmıştır.

Tağşiş: Gıdalara temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılmasını veya miktarının değiştirilmesini veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması olarak tanımlanmıştır.

Yukarıdaki tanımları çok teknik bulduğunuza eminim. Size biraz daha yardımcı olmak isterim; yukarıda ki tanımlardan anlamamız gerekenler şunlardır; ürettiği ürünlerle vatandaşı yanıltan, vatandaştan aldığı paranın tam olarak hakkını vermeyen, karına kar katmak için her yolu mübah olarak gören firmalardır. Sanırım artık söz konusu tanımlar anlaşılmıştır.


Yoğurda bitkisel yağ (Ayçiçek yağı vb.), jelatin katan, keçi peynirini inek sütünden imal eden, bala şeker ekleyen, dana kıymasından tavuk eti çıkan. Bu listede bunların hepsi maalesef mevcuttur.

Söz konusu listede yaşadığım şehir olan Kocaeli’de faaliyet gösteren Aral Gıda unvanlı firmanın ismini görmek ayrıca beni üzdü.

Söz konusu firmalar hakkında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından mevzuatların işaret ettiği işlemler yapılarak yasal hesap eminim ki sorulmuştur. Ancak, unutulmamalıdır ki bu hesabın bir de ahiret boyutu vardır.

Konunun ahiret boyutunu daha net açıklayan bazı ayeti kerimeler paylaşmak istiyorum sizlerle:

‘’Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar. Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!’’ (el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 1,2,3,4)

Sanırım bu konuyla ilgili başka bir şey söylemeye lüzum yoktur. Son birkaç cümle; yaptığım işlerle, ürettiğim mallarla Alemlerin Rabbi Olan Allahu Tealanın ‘’yazıklar olsun’’ diye nitelendirdiği kul sınıfına girmektense, açlıktan haysiyetimle ve şerefimle ölmeyi tercih ederim. Umarım insanlığa hizmet eden herkes benimle aynı şeyi tercih eder.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ilan edilen firmalara ve firmalara ait ürünlere ait bilgilere şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

http://www.tarim.gov.tr/Sayfalar/DuyurularDetay.aspx?rid=183&ListName=Duyurular&refId=

Saygılarımla…

İLAÇSIZ YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?



Ne kadar çok hasta olduğumuzun farkındasınız değil mi? Sürekli burnumuz akıyor, sürekli bir yerlerimiz ağrıyor, sürekli öksürüyoruz, sürekli ‘’falanca kanser olmuş’’ cümlesini duyuyoruz, haftanın en az bir akşamı çocuklarımızı acil servislere taşıyoruz…

Peki, sizce de bu durum anormal değil mi? Klişe bir cümle olacak ama ‘’eskiden böyle miydik’’ Eminim cevabınız eskiden bu kadar hastalığa yakalanmıyorduk olacaktır. Hâlbuki tıp dünyası her gün bir yeniliğe (!) imza atıyor, her gün yeni bir tedavi metodu icat ediliyor ve eczanelerde binlerce çeşit ilaca ekmeğe ulaşmak kadar kolay ulaşılıyor... Peki, buna karşın daha mı kaliteli ve hasta olmadan yaşıyoruz, hastalıklarımıza hemen çare buluyoruz, bence tam tersi oluyor, her geçen gün hayatımız daha da kalitesiz hale geliyor.

İnsanlar binlerce yıldır hasta oluyorlar, hastalık kavramı da insanlık tarihi kadar eski demek bence hata olmaz. Peki, ilaç endüstrisi eskiden de bu kadar gelişmiş durumda mıydı? Neredeyse her mahallede bir eczane var mıydı? O zaman bu insanlar nasıl tedavi oluyorlar, nasıl daha az hastalanmayı başarabiliyorlardı?

Hastalık kelimesinin karşılığı vücudumuzda ‘’bağışıklıktır’’. Vücudumuza mikrop girdiğinde veya vücudumuzda kötü huylu bir hücre oluştuğunda bağışıklık mekanizmamız devreye girer. Bağışıklık sistemimiz o mikropla veya kötü huylu hücrelerle savaşmaya başlar, eğer bağışıklık sistemimiz kuvvetli ise mücadele çok kısa bir süre içerisinde sistemimizin galibiyetine dönüşür, eğer bağışıklık sistemimiz zayıf ise bu galibiyet gecikir, bazen ise o galibiyet hiçbir zaman gelmez ve sonuç mağlubiyet olur.
 


Çelik gibi bir bağışıklık sistemine kavuşabilmemiz için yapmamız gereken birçok şey var. Yapmamız gerekenler içinde en önemli olanlarından birisi de ‘’bitkisel tedavi yöntemlerinin öğrenilmesi’’

İnsanlar binlerce yıldır hastalıklara karşı bitkilerle mücadele etti, ilaçlarını bu bitkilerden elde etti ve bitkisel tedavi konusunda inanılmaz gelişmeler kaydedildi. Ancak, modern tıp insanlık tarihinin bu hediyesine sahip çıkmayarak, modern tesislerde üretilen, her istenildiğinde rahatlıkla ulaşılabilen ve ne hikmetse insanın yaşamını kaliteli hale getirme konusunda o kadar iddiaya rağmen bir türlü istenilen performansı (!) gösteremeyen ilaçları geliştirdi…

Evet, geçenlerde bir kitap okudum ve gerçekten beni çok etkiledi, bu yazıyı da bu kitabı sizlere tanıtmak için kaleme aldım. Bitkilerin gücünü, bitkilerle tedavinin imkânsız olmadığını ve ilaçsız yaşamanın mümkün olduğunu hissettim kitabı bitirince. Kitabın adı ‘’İlaçsız Yaşam’’ ve yazarı Dr. Ümit AKTAŞ, kendisini fitoterapi (bitkilerle tedavi) konusunu araştırmaya ve geliştirmeye adayan birisi ve bu konuda çok iddialı. Dr. Ümit AKTAŞ kitapta yer alan tüm bilgilerin bilimin süzgecinden geçirildiğini, bilimsel kanıtı bulunmayan hiçbir öneriye yer verilmediğini ısrarla beyan ediyor.



İlaçsız Yaşam kitabında ‘’romatoid artrit, fibromiyalji, multipl skleroz (MS), sedef, astım, alerji, egzama, hashimato, diyabet, ülseratif kolit ve kanser gibi ‘’sebebi bilinmiyor, tam olarak iyileşmez, ölene kadar ilaç kullanacaksın" denen hastalıkların temel sebebi açıklanarak doğal tedavi yöntemleri anlatılıyor.
İlaç kullanmaktan sıkıldıysanız, eskiden olduğu gibi daha az hastalanmak, yakalandığınız hastalıklardan çok daha kısa sürede kurtulmak istiyorsanız ve şu anda ki bağışıklık sisteminizden memnun değilseniz bu kitabı kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum.

Tekrar görüşmek dileğiyle, kalın sağlıcakla…

HELAL ve KATKISIZ GIDALARI İNTERNET ÜZERİNDEN SATIN ALMAK ARTIK MÜMKÜN!

Merhaba Sevgili Dostlar,

Sizinde farkında olduğunuz üzere HELAL, GERÇEK MANADA TEMİZ, KATKISIZ gıdaya ulaşmak artık çok zor. Market rafları endüstriyel yöntemlerle muamele edilmiş, daha önce ismini bile duymadığımız, ne olduğu konusunda hiçbir fikrimizin olmadığı katkı maddeleri içeren, helal olup olmadığı konusunda bilgimizin olmadığı gıda maddeleri ile dolu.

Bu yazımda size HELAL, GERÇEK MANADA TEMİZ, KATKISIZ gıdaya ulaşma konusunda bir kaç tavsiyede bulunacağım.

Yukarıda belirttiğim gibi gerçekten tüketmeye değer gıda bulmak artık kolay değil, buna rağmen bazı firmalar, organizasyonlar ve düşünce hareketleri bu duruma direnmekteler. Şahsi fikrim; helal ve gerçek manada temiz gıdaya ulaşma arzusu olan vatandaşlarımızın bu tür firmalara, organizasyonlara ve düşünce hareketlerine destek olması gerekmektedir.

Emimin bir çoğunuz doğal gıda, helal gıda, katkısız gıda gibi konularda bir gazete haberi okumuş, bir uzman dinlemişsinizdir. Bu tür konularda okuyup, izleyip araştırmış iseniz aklınıza şu soru gelir: iyi, hoş da ben bana maddi ve manevi olarak zarar vermeyecek ütrden gıdaları nerden bulacağım?. İşte bu sorunuza yanıt olabilecek bazı tavsiyelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Örneğin; http://www.gelenekselpazar.com/ adresinde geleneksel yöntemlerle üretilmiş, hazırlanmış gıda maddeleri satışı yapılmaktadır. Geçenlerde söz konusu bu internet sitesinden bazı ürünler satın aldım. Satın aldığım ürünler; zeytinyağı, bal, kaya tuzu, misvak tozu, tatlı tarhana... Zeytinyağı bir harikaydı bunu özellikle belirtmek istiyorum. Şimdi soruyorsunuz bana: ya arkadaş piyasada o kadar çok zeytinyağı var ki, pahalı, ucuz, meşhur vb. neden gidip internetten görmeden, dokunmadan alıyorsun. Sevgili dostlar bu siteden aldığım zeytinyağı soğuk sıkım yöntemiyle elde edilmiş, yani geleneksel yöntem ile... Zeytinyağı sadece bir örnekti... Arzu edenler siteden alışveriş yaparak ürünleri lezzet yönünden değerlendirebilirler. Ayrıca, söz konusu sitede satışa sunulan ürünlere ait analiz raporlarını inceleme şansınız bulunmaktadır. Eğer katkısız, doğal, geleneksel yöntemlerle elde edilmiş, helal gıda tüketimini önemseyen biri iseniz bu siteyi incelemenizde fayda var.

Devam edelim...

Size önereceğim diğer bir internet sitesi ise www.geleneksel.com.tr/ dur. Bu site aracılığı ile geleneksel üretim yapan firmalara veya şahıslara ulaşım imkanınız bulunmaktadır. Mesela, bu sitede Balıkesirde geleneksel değirmende üretilmiş buğday ununa ulaşabilirsiniz ve evinizde katkısız doğal ekmekler yapabilirsiniz.


 Artık gıda piyasasında doğruyu söyleyen üretici, satıcı, bilim adamı bulmak zorlaştı ve hergeçen gün daha da zorlaşacak... Birisi çıkıyor ve diyorki: bizim ürünlerimiz katkısızdır... Ürünü alıyor ve inceliyorsunuz büyük bir yalan ortaya çıkıyor... Bu nedenle piyasa nabzına, çıkarına göre açıklama yapmayan birilerine ulaşmak isterseniz http://www.gidahareketi.org/ adlı siteyi kesinlikle ziyaret etmelisiniz.
  

Son olarak da Sayın Kemal ÖZER'İN kitaplarını okumaya değer olarak görüyorum, sizlerede tavsiye ederim. Kemal Bey, Gıda Güvenliği Hareketininde Başkanlığını yapmaktadır.

Tekrar görüşmek ümidi ile...

SOKAK SÜTÜ İÇİYORUM! PEKİ AMA NEDEN?


Herkese Merhaba. sizlerde fark ettiniz mi bilmiyorum ama son zamanlarda açık süt bir diğer adıyla sokak sütü tüketenlerin sayısı bir hayli arttı. Belki sizde sokak sütü tercih edenlerdensiniz kim bilir? Bir bakıyorsunuz sokak aralarında birileri otomobil içerisinde, kamyonet kasalarında ve buna benzer değişik yöntemlerle süt satıyor. Son zamanlarda yazılı veya görsel medyada bu konu çok fazla işlendi. Ancak bu tartışmalar neticesinde görülüyor ki insanların akıllarını meşgul eden soru işareti sayısı azalması gerekirken artış gösterdi. Pastörize, sterilize süt yararsız diyene bakıyorsunuz yılların profesörü... sokak sütü içmeyin hasta olursunuz diyene bakıyorsunuz o da yılların profesörü... Sonra insan soruyor kendine normak olarak ''ÇOCUĞUMA, AİLEME NE İÇİRECEĞİM BEN''... Tabi ki cevap veremiyorsunuz...

Şimdi bu konuda ki şahsi düşüncelerimi paylaşacağım sizinle... ''SOKAK SÜTÜ'' veya ''AÇIK SÜT'' adı verilen sütler ''BENCE İÇİLEBİLİR''... ancak bazı şartların oluşması durumunda!!!

Nedir o şarlar... Gelin beraber inceleyelim...

İlk olarak şunu söyleyelim... sokak aralarında otomobil içerisinde, kamyonet kasasında herhangi bir soğutucu sistem olmayan araçlarda satılan sütten kesinlikle SATIN ALMAYIN! Ne kadar doğal ve katkısız olursa olsun... Neden diye soracaksınız... bu tür satış yapan kimseler hayvanlarından sağdıkları sütü araçlarına yüklerler ve çıkarlar satışa... sabahtan akşama kadar soğutucu sistem olmadan gezdirilen süt sütlükten çıkar mikrop yuvasına döner... Demekki bize satış yapmaya çalışan süt satıcısında ilk aramamız gereken ARACIN SOĞUTUCULU ve SÜTÜ DIŞ ÇEVREDEN KORUYACAK KAPALI BİR SİSTEMİ OLUP OLMADIĞIDIR... Baktınız araç bu şartları taşımıyor şöyle söyleyin satıcıya ''hadi kardeşim hadi... bende zehirlenecek, mikrop yuvası süt içecek ne çocuk ne de aile var...''



Baktınız satıcının arabası güzel mi güzel.. soğutucusu çalışıyor, sütü dış etkenlerden koruyacak şekilde kapalı bir sistemi var... peki bitti mi? tabi ki HAYIR... Gelen satıcıdan sütü nerde sağdığını, ürettiğini veya kısacası çiftliğinin ve hayvanlarının nerede olduğunu öğrenin... Müsait bir zamanınızda atlayın bir araca ve bakın bakalım sütün üretildiği ortam ne durumda... Peki siz gıda mühendisi veya veteriner hekim değilsiniz gittiğiniz de nelere bakacaksınız... Hemen söyleyelim...

Sevgili dostlar... sağlıklı süt için; sağlıklı hayvan ve dürüst bir üretici gerekmektedir... Bakın bakalım hayvanların serbestce, gezerek otlayabilecekleri alan mevcutmu, yoksa hayvan bütün gün kapalı bir alanda daracık bir yerde mi besleniyor... Eğer durum ikinci söylediğim gibiyse EYVAH... Hayvanlarda bir canlıdır. Maalesef çoğu zaman bunu unuturuz. Onlar da strese girerler, hasta olurlar hatta kanser olurlar... Bu nedenle sağlıklı bir insan için gerekli olan bir çok şart sağlıklı hayvan içinde geçerli olmalıdır... Kapalı bir alanda tutulan, daracık bir beslenme alanı bulunan, TAZE ve DOĞAL OT yiyemiyen hayvan sürekli stres yaşar ve sürekli hasta olur... Peki hayvan hasta olunca ne olur? Hemen söyleyeyim... Süt verimi düşer, kilo kaybeder ve neticesinde bol bol İLAÇ kullandırılmak zorunda kalınır... Yani hayvana sürekli kimyasal olarak ilaç enjekte edilir, bol bol antibiyotik takviyesi yapılır ve bunların süte geçme ihtimali meydana gelir... Oldumu size şimdi kimyasallı süt... Yaaa İşte Böyle... Ayrıca, size bir tavsiye sadece ineğe, danaya değil diğer hayvanlara saygı göstermeyen, eziyet eden hiç kimseyle bırakın ticaret yapmayı, arkadaşlık bile ETMEYİN...

Baktınız... Oooo... çiftlik harika, hayvanların otlama alanı var, hayvanlar gayet besili ve hareketli görünüyor, çiftlik düzenli ve tertipli... Tamam şimdi oldu...Mu? Yine olmadı... Neden yahu? inek sütü ne kadar sağlıklı verirse versin eğer üreten, sağan ve size satışa getiren kişi SAHTEKARSA veya süt konusunda CAHİLSE bunun hiç bir değeri olmaz.

Eğer vatandaş sütü sağarken temizlik ve hijyen kurallarına riayet etmiyorsa, sütün içine su katıyorsa, sütün yağını tereyağı yapmak için çekiyor ve size yağı çekilmiş süt satıyorsa olay bitmiştir. Sağlıklı ve besleyici süt yine hayal oldu gitti...

Evet sevgili dostlar... sanırım anlatabildim ''SAĞLIKLI SÜTE ULAŞMANIN ARTIK NE KADAR ZOR OLDUĞUNU''

Ben Ambalajlı Olan Pastörüze veya Sterilize Süt İÇMİYORUM... Nedenini sorarsanız pastörüze veya sterilize işlemlerinin süte zarar verip vermemesi tartışması nedeniyle değil sakın yanlış anlamayın... Nedeni şu; SÜTÜN SAĞILDIĞI HAYVANIN HANGİ ŞARTLARDA BESLENDİĞİNİ, NE YEDİRİLİP NE İÇİRİLDİĞİNİ, İLAÇ, ANTİBİYOTİK ENJEKTE EDİLİP EDİLMEDİĞİNİ bilmediğim için...

İşte benim bakış açım bu... Peki ben ne yapıyorum... Dürüstlüğüne güvendiğim bir çiftlik sahibi, süt üreticisi buldum, gittim güzelce inceledim üretim yerini aracını... ikna oldum ve süt almaya başladım... Peynirimi, yoğurdumu o sütten yapıyorum... Önemli bir uyarı; aldığım sütü kesinlikle KAYNATIYORUM... Yani benim iş eski usul...

Bir başka yazıda görüşmek üzere...